Y
AZILARIM / Sağlık Hakkı-Hasta hakları
| Bu yazılar her hafta cumartesi günleri Bağımsız İletişim Ağı'nin BİAMAG Sayfasında yer almaktadır.|

"Doktorumdan Ne Bekliyorum?"

"Sağlık hizmeti alan hastalar/sağlıklı kişiler neler bekler" diye soran bir okur, her koşulda ulaşabileceği, hekimiyle sağlığının korunması için işbirliği yapabileceği bir sağlık ortamı anlatıyor. Yazdıklarını "bir vatandaş" imzasıyla çoğaltıyorum.


BİA Haber Merkezi
31/01/2004    Mustafa SÜTLAŞ       musutlas@gmail.com

BİA (İstanbul) - Dikkatli okurlarım kısa adı HAYAD olan Hasta ve Hasta Yakını Hakları Derneği'ndeki çalışmalarımı biliyorlar.

Sağlık hizmeti alırken hak ihlâline uğradığını düşünen çok sayıda kişi derneğimize başvuruyor ve destek istiyor. Bazıları da "acaba ben ne yapabilirim" deyip çalışmalarımıza kıyısından köşesinden katılıyor.

Ama ilk kez birisi, nasıl bir sağlık hizmeti istediğini anlatan bir yazı gönderdi. Elektronik posta adresimi, derneğin İnternet sayfasından almış. Elektronik ortamın bu anlamdaki işe yararlığı, beni bir kez daha mutlu etti. Demek ki, emekler çok da boşa gitmiyor.

Yazının bana ilginç gelen yanı, hekim ya da sağlık alanında olmayan bir kişinin “sağlık hizmeti”nden anladığını ve beklentilerini ilk kez bu kadar iyi ifade etmesiydi. Bu nedenle, bu haftaki “Kentten Sağlık Notları”nda, bu yazıyı sizlerle paylaşmak istedim.

“Ne hasta, ne de müşteriyim… “

Yazının başlığı; "Doktorumdan, sağlık ekibinden ne istiyorum, ne bekliyorum..."

Daha başlıkta derdini açık ve seçik anlatması çok hoşuma gitti. Keşke herkes ne istediğini her zaman bu kadar doğrudan ve net ifade etse. Yazı şöyle başlıyor:

"Sağlık hizmeti alırken hastaların/sağlıklı kişilerin beklentileri ve istekleri nelerdir? Pek çok kez, pek çok kişinin sorduğu bu soruya, herkesin yanıtı farklıdır. Soru üzerine düşündükten sonra verilecek yanıt ise, sanırım tektir. İşte ben, o tek yanıtın benimki olduğunu düşünüyorum.”

İlk satırlarındaki gerçekçilik ve iddia, “yazının devamını da mutlaka okumalı” dedirtti bana. Ancak bir noktaya da vurgu yapayım: Bir insanın katılmasa da başkalarının düşüncelerini kabul etmesi, bence bir erdem ve uzlaşma için vaz geçilmez bir koşuldur. Bu yazıda da, tam böyle deniyor: “Herkes farklı yanıt verir ama, düşünseler benim verdiğim yanıtı verirler.”

Sürdürelim:

“Yanıtım ne mi? Her şeyden önce ben bir hasta değilim. Bir müşteri hiç değilim. Ben bir insanım. Sağlıklı bir bireyim. Yaşadığım ve içinde bulunduğum koşullarda sağlıklı olabilmemin, ancak bir çaba sarf etmekle ve emek harcamakla gerçekleşeceğinin bilincindeyim. Onun için, yani sağlıklılığımı sürdürebilmek ve geliştirebilmek, sağlığımı etkileyecek olumsuzluklardan korunmak için de bir desteğe gereksinimim var. Bu desteği de bana ‘sağlık hizmeti’ olarak adlandırılan hizmet sağlamaktadır. Aslında o bir tüketilen hizmet değildir. O benim de içinde yer aldığım bir ekiple birlikte ürettiğimiz bir hizmettir.”

Burada alışılagelenden farklı iki kavram ortaya konuluyor: İlki, sağlık kuruluşundan hizmet alanın hasta olması gerekmez. Dolayısıyla "hasta" olmayı kabul etmiyor.

İkincisi de; sağlıklılık halini bir üretim süreci olarak tanımlıyor. Bundan sıkça söz edildiğini daha önce duymamış, okumamıştım. Keşke sağlık çalışanları da bu yazıyı yazan kadar, bunu kabul edebilseler.

“Hasta evi” değil, “sağlık yurdu”

“Benim istediğim hizmet; her koşulda ulaşabileceğim ve yararlanabileceğim bir hizmet olmalıdır. Beni sağlıklı haldeyken de bilen ve güvenebileceğim bir sağlık kuruluşu; böyle bir sağlık kuruluşunda beni tanıyan bir hekim ve bir sağlık ekibinin bu hizmeti vermesini isterim.

Bu ekibin temel unsuru olan hekim; yalnız benim ‘hekimim’ değil, dostum, arkadaşım, ağabeyim, kardeşim, öğretmenim de olmalıdır. Ona ve ekibine belirli bir saygı ve sevgi çerçevesinde korkmadan, kaygı duymadan, çekinmeden her gereksinim duyduğumda ulaşabilmeyi isterim.

Yalnız gereksinimlerim için değil, insani ilişkiler içinde de bir arada olmak isterim. Aynı dükkandan alış veriş etmek, aynı sinemada film izlemek, yaşamın iyi ve kötü anlarında yan yana olmak isterim. Bu hekim ve sağlık ekibinin beni ailemi, içinde bulunduğum çevreyi tanımasını, başta sosyo-ekonomik durumum olmak üzere benim koşul ve olanaklarımı bilmesini isterim.”

Bu bölümü okuyunca, “bu ülkede kaç kişi, böyle hekimlik yapar” diye düşünmeden edemedim. Hadi onu geçtim, “acaba herhangi bir tıp fakültesinde herhangi bir öğretim üyesi, geleceğin hekimlerine böyle bir hekim tipini tarif etmiş midir?” diye düşündüm. Devamını okuyunca daha da şaşırdım:

“Tabii bu dostluk ve arkadaşlık ilişkisi karşılıklı olmak zorundadır. İnsanların sürekli olarak birbirlerine gereksinimi vardır. Bu tür bir sağlık kuruluşunun sürekli olarak benim ve benim gibilerin hizmetinde olabilmesi için bizlerin de ona sahip çıkmamız, onu korumamız, geliştirmemiz ve olanaklarını artırmamız için ona destek olmak, katkıda bulunma zorunluluğumuz vardır.

Tüm bu zorunlulukları benden talep edilmeden yerine getirmeyi isterim. İşte bu nedenlerle ben bir ‘hasta-evi’ değil, ‘sağlık yurdu-ocağı’ istiyorum. Oradaki görevliler de hastalıkla savaşmayı bildikleri kadar sağlık için uğraşan kişiler olmalıdır.

Değerli hocam Nusret Fişek keşke sağ olsaydı da bu satırları okusaydı. 1961'de çıkarılmasına önayak olduğu, büyük bölümünü kendisinin hazırladığı 224 sayılı "Sağlık Hizmetlerini Sosyalleştirme Yasası"nda tarif ettiği "Sağlık Ocağı" kavramını gerçekten anlayan birilerinin olduğunu görünce çok sevinirdi.

Basamaklı sağlık sistemi ve sevk zinciri

“Bu ekibin içindeki hekim ve sağlık çalışanları kendilerini sürekli gelişen ve yenileyen tıp bilimini izleyecek, öğrenecek ve bilgilerini yenileyecek şekilde eğitmelidirler. Bu, hizmetin temel bir unsurudur. Böyle çalışacak bir hekim ve sağlık ekibinin kişisel gereksinimlerini sağlayacak düzeyde bir gelirleri, yaşam koşul ve olanakları olmalıdır.”

Bu satırları da öncelikle; emeğimin karşılığı olarak bana vereceği ücreti baktığım hasta sayısına göre vermeyi planlayan Sağlık Bakanına okutmak isterdim.

Devamını doğrudan okumak sanırım yeterli olacak:

“Sağlık hizmetinden yararlanırken ben işi-gücü olan bir vatandaş olarak olabildiğince az zaman, emek ve para harcamak isterim. Bunun yolu da daha önce bulunmuştur:

Basamaklı bir sağlık sistemi ve iyi işleyen bir sevk zinciri. Böyle bir zincirde temel, güncel tıbbi bilginin gerektirdiği ve benim gereksindiğim hizmetlerin tümüne ulaşabilmek ve yararlanabilmektir. Üstelik de bu yalnız benim için değil, içinde yaşadığım tüm toplum ve onun bireyleri için eşit bir şekilde varolmalıdır.

Böyle bir hizmette bana her zaman yeterli zaman ayrılmasını isterim. Benim bir insan olarak onurumun göz önünde tutulmasını isterim.

Sorularımın yanıtlanması, kaygılarımın giderilmesi, sıkıntılarımın çözümlenmesi, geleceğime ilişkin bende doğan olumsuz duyguların ivedilikle ortadan kaldırılması, bir başka isteğimdir. Bunların önce kendimi anlatabilmekle ve dinlenmekle gerçekleşeceğini biliyorum.

Sonra, tam bir muayeneden geçebilmeyi, gerekli incelemeleri yaptırabilmeyi, doğru tanıyı alabilmeyi, etkin tedaviyi uygulayabilmeyi isterim.

Durumumla ilgili tüm bilgilere ulaşabilmek, farklı yaklaşımları öğrenebilmek, gerektiğinde başkalarına danışabilmek ya da görüşlerini alabilmek önemlidir. Kararı kesinlikle birlikte vermek isterim. Onayım olmadan herhangi bir işlem yapılmasını veya uygulamada bulunulmasını kabul edemem.

Çünkü bu beden ve ortaya çıkan sorun öncelikle benimdir. Olası yanlışlardan ve olumsuzluklardan öncelikle benim etkileneceğim açıktır. Ben bu sorunu, sağlık ekibimle el ele, işbirliği yaparak çözümlemek isterim. Her aşamasında gelişmelerin izlenmesini, yeniden değerlendirilmesini, en iyi, en az acı ve zarar veren sonucu yaratacak çözümlerin uygulanabilmesini isterim.”

Hepimiz vatandaş olmayı bir kabullenebilsek…

Yazıyı yazan ve bana yollayan, bizim dernekte sürekli dile getirdiğimiz hasta haklarının somut yaşamdaki karşılıklarını çok iyi anlamış. Dobra dobra da söylüyor derdini, daha doğrusu isteklerini.

“Bunları bir çok hekime kabul ettirmenin çok zor olacağını kestirebiliyorum. Hastanın bir insan olduğunu unutup; onu hastalanan organ hatta doku gibi gören hekimler aklıma gelince bu isteklerin gerçekleşebilmesinin ne kadar zor olabileceğini fark ediyorum. Ama içimden ‘zor olmasına zor ama mümkün’ demek geliyor.

Tüm bu süreçte ben, yakınlarım, hekimim ve sağlık ekibi, sorunun çözümü için, bir bütün olarak çaba göstermeliyiz. Nerede ve hangi koşulda olursak olalım, hayal ettiğim hizmet budur ve böyle bir hizmete ulaşabilmek için maddi kaygı duymamam gerekir. Çünkü tüm bunlar, benim hakkımdır. Ben, haklarımın bilincinde bir insanım. Sağlık hizmetinin ne olduğunu biliyor ve bunun için çaba harcıyorum. Bana hizmet verecek hekimlerin de aynı şeyleri istediğini biliyorum. O nedenle, çıkarlarımız ve geleceğimiz bir ve aynıdır.”

Ah bir de sağlık hizmetini planlayanlar, düzenleyenler, hizmeti verenler, hatta parasını ödeyenler bunların farkına varabilse!...

Onun, yazısının sonundaki sözlerinin altına imzamı atmaktan başka çarem yok. Çünkü derdimiz aynı. Benim 25 yıla yaklaşan hekimlik yaşamımda fark ettiğim her şeyi o çoktan fark etmiş, Dahası olabileceğini kabul ediyor:

“Biz güzeli, iyiyi ve doğruyu yaşayabilmek için gerekli sıkıntıları birlikte çekmemiz gerektiğini, acıyı birlikte yaşayacağımı çok iyi biliyorum. Bu bilinçle sağlık hizmeti aldığım ekibe ve onun içinde yer alan hekimime güveniyorum.”

Ben de “güvenmek" istiyorum! Ya siz? O zaman siz de imza atın, hatta çoğaltıp size hizmet vermesini istediğiniz hekimlere yollayın.

Yazının altına "Bir vatandaş" diye imza atan bu kişinin gerçekten bir "Vatandaş" olduğunu anlıyorum. Keşke hepimiz onun kadar "vatandaş" olmayı kabullensek ve bunu gerçek kılmayı becerebilsek. (BB)