Y
AZILARIM / Sağlık Hakkı-Hasta hakları
| Bu yazılar her hafta cumartesi günleri Bağımsız İletişim Ağı'nin BİAMAG Sayfasında yer almaktadır.|

Sakatların Sağlık Hizmetleriyle İlgili Hakları

Savaşlar, iç savaşlar, insan hakları ihllalleri, "doğal" afetler, tıbbi uygulama hataları ve etkin toplum sağlığı önlemlerinin alınamaması, Türkiye'de sakat sayısının artmasına neden oluyor. Ancak değiştirilmesi en güç olanı, toplumun sakatlara bakışı...


BİA Haber Merkezi
18/12/2004    Mustafa SÜTLAŞ       musutlas@gmail.com

BİA (İstanbul) - "Sakatlık" konusuna en geniş anlamıyla baktığımızda Türkiye'deki "sakat" sayısının kesin olarak bilinmediğini görürüz. Üstelik bu sayıyı bulmak için; "evlerimize kapatılmak" suretiyle yapılan bir nüfus sayımından da yararlanılmıştır. Ama ne yazık ki, bu sayımın sonuçları ortaya konulmamıştır.

Genel kanaat, bugün Türkiye'de 6 - 7.5 milyon "sakat" yurttaş olduğu şeklindedir. Ama resmi veriler hâlâ kesin sayıları ortaya koymak yerine 2002'de yapılan " Türkiye Özürlüler Araştırması"na dayanarak bir oran vermektedir. Buna göre toplam nüfusun yüzde 12.29'u "sakat"tır. Bu veriye ne kadar güvenilir bilemem ama aynı araştırma sakatların yüzde 21.71'inin istihdam edildiğini söylemektedir.

Bu mevcut sakatların beşte birinin "çalıştığı" anlamına gelmektedir. Oysa kanımca bu oranın, işsizliğin yüzde 40'lara vardığı bir ülkede doğru olması olanaksızdır.

Bu durum devletin "bazı ödevlerini" yerine getirmediğini de ortaya koymaktadır. Eğer rakamları "doğru" kabul edersek, henüz anayasasından "sosyal" ibaresini çıkartmamış devletimizin önünde büyük bir "görev" bulunmaktadır. Bu koşullarda Maliye Bakanı'nın bir türlü sakatlarla ilgili yasaya "olur" vermemesinin nedeni bir daha tartışılmalıdır.

Bu tutum aslında sakatların hem genel hem de sağlık alanına ilişkin temel haklarının yerine getirilmediğinin de çok önemli bir kanıtıdır.

Sayısal artış engellenemiyor

Bugün Türkiye'de çok sayıda "sakat" insan vardır ve sakatların sayısı da her yıl artmaktadır.

Türkiye daha kuruluşu sırasında yaşanan dünya ve ulusal kurtuluş savaşları sonucunda, çok sayıda "sakat"la yola çıkmıştır. Savaşlar yalnız bununla sınırlı kalmamış, sürekli yaşanan iç çatışmalarla, son 25-30 yıla kadar da sürmüştür.

Bu dönemde, Türkiye'nin neredeyse tümünde bir "iç savaş" yaşanmıştır. Bu savaş, 30-35 bin ölümün, psişik sorunların yarattığı sürekli hastalık halini de dahil edersek yaklaşık bu sayının üç katı "yeni sakat" yaratmıştır. Bu sonucun önde gelen nedeni ise kuşkusuz "yeterince gelişmiş bir demokrasi"ye sahip olmamamızdır.

"Sakat"ların sayısını artıran bir başka unsur da "insan hakları ihlâlleri" olmuştur. İşkence, kötü muamele, cezaevlerinde yaşananlar, yargısız infazlar vb. olgular yaklaşık yarısından çoğu "ruhsal" yönden, çok sayıda sakat yaratmış ve yaratmaya da devam etmektedir.

* * *
Bir başka neden, tıpkı bir savaş ya da çatışma gibi, bahtı "kara" insanlar yaratan kara yollarımızda yaşanmaktadır. Bu yolla yılda ortalama 5 bin can kaybedilmekte ve 15 bini aşkın "sakat üretilmekte"dir.

Kolayımıza ve işimize geldiği için "kaza" diye nitelendirdiğimiz ve "alın yazısı" deyip mutlaklaştırdığımız bu olgu, günümüzün teknolojik olanakları ve biraz dikkatle önlenebilecek bir sorundur. Üstelik bu bir piyango olasılığından daha yüksek olasılıkla "bugün bana yarın sana" kabilinden bir sorundur.

İstatistikler, son 50 yılda her 6 aileden birinde bir kazaya uğramış bireyin varlığını ortaya koymaktadır. Bu inanılmaz bir orandır.

Tabii bir de "doğal afet" deyip doğal saydığımız, ama aslında yanlış kentleşme ve bilimsel temellere dayanmayan, "ben yaptım/yaparım oldu/olur" düşüncesinden hareketle yaşanan "şehircilik felaketleri"ne bağlı kazalar vardır. Başka ülkelerde çok daha şiddetli olanlarda kimsenin burnu kanamazken, Türkiye'de en hafif bir depremde onlarca ölü, yüzlerce sakat üretilmektedir. Bir su baskını, açılıp kapanmamış çukurlar vb. "vaka-i adiye"den sorunlar da "sakatlar" üretmektedir.

Son yıllarda giderek artan, bir buzdağı gibi, görünen yüzünün gerisinde çok büyük sorunların olduğu, ancak bir türlü istatistiklerde görülmeyen, eski deyimle "tıbbın teptiği" yani tıbbi uygulama hatalarına bağlı olarak ortaya çıkan "sakatlık"lar da vardır.

Diğer yandan "tıp", başka biçimlerde de "sakatlıklara" katkıda bulunmaktadır. "Kazalara etkin ve zamanında müdahale etme bilinci ve tutumunun" yerleşmemesiyle, toplumu sağlıklı olmaya yönlendirecek etkin toplum sağlığı önlemlerinin "organizasyon" ve "sistem" sorunları da sakatlar üretmektedir. Bu kapsamda örneğin toplumda "akraba evlilikleri" sürmekte, ortaya yeni "sakatlar" çıkmaktadır.

* * *
Bunların tümü bir araya eklendiğinde "sakatlıkları" önlemenin ne kadar güç olduğu kolayca anlaşılabilir. Buradaki değiştirilmesi en zor nokta da, toplumun bakışı ve yaklaşımındaki yanlışlığı düzeltmektir.

Bulunduğumuz ortam ve koşullarda "sakatlık" ve ona yol açan nedenler "doğal/sıradan bir durum" olarak kabul edilmekte ve sakatın kendisi ile yakın çevresi dışındaki kişiler hemen hiç etkilenmemekte, çoğunlukla görmezden gelinmekte ya da yok sayılmaktadır.

Onun içindir ki, bizde "sakat" sözcüğü başta olmak üzere; gözleri görenlere söyleyerek "kör", söyleneni anlayamayana söylenerek "sağır" bir "hakaret" unsuru olarak kullanılabilmekte; ya da "sakatlık" engellilik, özürlülük gibi onu yaşayanın bir durumu olarak kabul edilebilmektedir. Çünkü toplum ve onu oluşturan bireylerce "kör"lük, "sağır"lık kısaca "sakatlık" kötü, kabul edilemez durumlardır. Bu yaklaşım farklılığı yaşamın her alanında söz konusudur.

"Sakatlığın oluşmadan önlenmesi", her şeyden önce bu yaklaşımın değişmesi için de özel ve bilinçli çabalar gereklidir. (MS/BB)
.....