Y
AZILARIM / Sağlık Hakkı-Hasta hakları
| Bu yazılar her hafta cumartesi günleri Bağımsız İletişim Ağı'nin BİAMAG Sayfasında yer almaktadır.|

Sağlık Hizmetine Erişim ve Yararlanmada Yargı

Gereksindikleri sağlık hizmetleri "hak" olduğu halde yerine getirilmeyen vatandaşlar; önce bu hakkın gereği hizmetin bir tıbbi zorunluluk olduğunu hizmeti vermekle yükümlü sağlıkçılar aracılığıyla belgelemeli, bu hizmet veya ürünü kamudan talep etmelidir.


BİA Haber Merkezi
26/08/2006    Mustafa SÜTLAŞ

BİA (İstanbul) - Bir yayın organındaki 02.08.2006 tarihli bir haber "İthal ilaçtaki kriz hasta çocukları vuruyor" başlığını taşıyordu. Haber şöyle devam ediyordu:

"Döviz fiyatlarındaki artışla birlikte baş gösteren ve Bursa'da 2 yaşındaki Kağan Demirci'nin ölümüne sebep olan ithal ilaç sıkıntısı devam ediyor. Vücuttaki bağışıklık sistemini zayıflatan ölümcül Kawasaki hastalığı sebebiyle yüzü, kolları ve vücudu şişen 2.5 yaşındaki Bursalı Resül Yıldırım da, fiyat anlaşmazlığı sebebiyle ithal edilemeyen Immunglobulin Serumu'nu bekliyor."

Aslında bu tür haberleri değişik yayın organlarında hemen her gün görmek mümkün. Ya sağlık güvencesi olmadığından, ya ailelerinin ekonomik koşullarının yetersizliğinden, ya da giderek daha çok "ticaret kurallarına" tabi haline gelen sağlık sektörünün daha çok "kâr" elde etmek amacıyla yaptığı piyasa manipülasyonları nedeniyle çoğunlukla çocukların tanı ve tedavi hizmetlerinden yararlanma haklarının ihlâl edildiğine tanık oluyoruz.

Devletin karışmadığı sağlık hizmeti olağan hale getiriliyor

Bu durumdaki çocuklar ve ailelerinin, başka türlü çözemedikleri; özellikle ekonomik temelli sorunlarını bu kez, çoğu siyasallaşmış çeşitli yardım örgütleri eliyle çözdüklerini de sıklıkla görüyoruz.

Böylesi bir çözüm yolunun geçerli ve "işler olması" üstelik bu hizmetlerin "kamu tarafından yani devlet eliyle karşılanmaması" durumunu sürekli ve olağan bir durum haline getiriyor.

Sonuçta bu hizmetler kamunun yerine getirmek zorunda olduğu hizmetler olmaktan çıkıyor ve bu hizmetlerin "iane/yardım" biçiminde karşılanması, bir anlamda "meşruiyet"(?) kazanıyor ve bir hakkın ortadan kalması anlamına geliyor.

Oysa gerek ulusal mevzuat hükümleri, gerekse ulusal mevzuat kadar geçerli olan uluslar üstü düzenlemeler, devletin tüm bireyleri ama özellikle de çocukların her türlü sağlık hizmetine ulaşmasını ve yararlanmasının temel bir "hak" olduğunu belirtiyor.

Devlet kaynaktan da, hizmetten de sorumlu...

İster, "kısıtlı kaynakların kullanımı"yla bağlantılı olsun, ister olanaklar mevcut olmasına karşın, yapılan düzenlemelerdeki yanlışlar ve yetersizlikler nedeniyle olsun, bir çocuğun yaşamını veya sağlığını yitirme "risk"ini gündeme getirecek her türlü durum hem varsa buna doğrudan neden olan kişi, hem de bunu önleme göreviyle yükümlü devletin "icra" organı açısından sorumluluk doğuracağı açıktır.

Bu durumda olanların bu sorumluluğun gereği yerine getirilmediği zaman, bu kişi ve kurumlarla yetkililerine yönelik olarak herkesin yargıya başvurma hakları vardır. Yargı bu durumda; öncelikle verilen görevlerin gerektiği gibi yerine getirilmemesi, dolayısıyla ortaya çıkan "kusurlu davranışlar" nedeniyle cezai veya adli yönden, ayrıca da eğer herhangi bir zarar ya da kayıp oluşmuşsa bunların tazmini için hukuki yönden gerekli işlemleri yapacaktır. Bu hak hasta haklarının için de yer alan "başvuru hakkı"nın bir gereğidir.

Devletin üstlendiği veya verdiği görevleri gereği gibi "yapmadığı" zaman da sorumlu olduğunu kabul ve tasdik eden "örnek" yasal süreçler bu ülkede yaşanmış ve devletin özellikle icra organının sorumluluğu bu anlamda da yargı tarafından da ortaya konulmuştur.

Gerçi hiç bir yaptırım ya da tazminat oluşan "insani kayıp ve zararları" yerine getirmez, getiremez. Ancak bu mekanizmaların kullanılmasının, bu görev ve sorumlulukların eksiksiz yerine getirilmesine yönelik çabaları çoğaltacak şekilde etki yapacağı açıktır. Böylelikle başka insanların benzer olumsuzluk, zarar ve kayıplara uğramaları önlenebilecektir.

Onlar fiyat belirliyor, yanlışlığın cezasını halk çekiyor

Tanı, tedavi işlemlerinin hangilerinin sosyal güvenlik kuruluşları tarafından karşılanacağını ve karşılıklarının ne olacağını belirleyen kişilerin çoğu sağlık hizmetinin doğasından habersiz, başlarına gelmedikçe sağlıkla ilgili gereksinimlerin boyutlarını kestiremeyen, "'değer'i 'fiyat' olarak anlayan" ekonomi bürokratlarından oluşmaktadır. Onların belirlediği SSK veya Emekli Sandığı'nda geçerli olacak Maliye Bakanlığı talimatlarının bu anlamda yol açtığı yanlışlarının cezasını yurttaşlarımız ve çocuklarımızın ödemesi kabul edilemez ve edilmemelidir.

Yargı yolunu çok daha sık ve sürekli kullanmak, devlet görevlileri ve idarecilerin sorumluluklarının bilincinde olarak davranmalarını ve kararlarını "kamu yararı" temelinde almalarını sağlamak bakımında önemlidir.

Bu bağlamda başta çocuklar olmak üzere gereksindikleri sağlık hizmetleri konusunda "hak" olduğu halde yerine getirilmeyen bir işlemle karşı karşıya kalan vatandaşlar; önce bu hakkın gereği hizmetin bir tıbbi zorunluluk olduğunu, hizmeti vermekle yükümlü sağlıkçılar aracılığıyla belgelemeli, sonra da bunu gösteren belgelerle bu hizmet veya ürünü kamudan talep etmelidir. Eğer talep yerine getirilmezse veya çeşitli örneklerde görüldüğü üzere gecikmiş olarak yerine getirilmesi halinde herhangi bir zarar veya kayıp oluşursa, bunları da belgeleyerek yasal yolları sonuna kadar kullanmalıdırlar.

Taraf örgütler, sağlık mağduriyetleri için dava açabilmeli

Zaten zor durumda olan ve kendi veya yakınlarının canıyla uğraşan insanların bir de hukuksal süreçleri izlerken "perişan olmaları"nı istemek kuşkusuz makul bir davranış değildir. İdeali bu olumsuzlukların olmaması, en azından konunun doğrudan muhatabı olmasa da tarafı olan kişi ve örgütlerin bu başvuruları yapabilmesidir.

Ama bu süreçleri "kişisel başvuru"yla sınırlayan hukuksal düzenlemelerin olduğu ülkemizde, bu hakların yerine gelmesini sağlayacak değişimleri gerçekleştirmek için, toplumsal muhalefetin dışındaki sonuç alıcı tek yöntem ne yazık ki budur.

Çocukların gereksindikleri; başta tanı ve tedavi hizmetleri olmak üzere her türlü sağlık hizmetine sağlık güvenceleri, ekonomik durumları, toplum içindeki durum ve sahip oldukları koşullar ne olursa olsun ulaşmalarının ve yararlanmalarının bir hak olduğu, bu hakkın gereğinin yerine getirilmesinin "ertelenemez, geciktirilemez ve yok sayılamaz" olduğunun herkesin bilincinde olması gerekir.

Yurttaş olmak; söz konusu hizmetleri bu bilinçle "talep etmeyi" yerine gelmediği takdirde de "meşru ve yasal yolları sonuna kadar kullanarak" bunların sürekliliğini güvence altına almayı gerektirir. (MS/EÖ)
.....