Y
AZILARIM / Sağlık Hakkı-Hasta hakları
| Bu yazılar her hafta cumartesi günleri Bağımsız İletişim Ağı'nin BİAMAG Sayfasında yer almaktadır.|

Yaşlıların Sağlık Taleplerinin Karşılanması

Yaşlılık döneminde ortaya çıkan sağlık sorunları ile ilgili hizmetler, gerekli bilgi eksiklikleri tamamlandığı koşulda, birinci basamak sağlık kuruluşlarında yani sağlık ocaklarında verilebilir.


BİA Haber Merkezi
04/12/2004    Mustafa SÜTLAŞ       musutlas@gmail.com

BİA (İstanbul) - İzmir'de bir sağlık ocağı bölgesinde yapılan iki araştırma; daha önceki yazılarımda ileri sürdüğüm görüşlerimi hem destekledi, hem de ayrıntılandırmama yardımcı oldu.

Çünkü bu iki araştırmadan biri yaşlıların sıklıkla karşı karşıya kaldıkları sağlık sorunlarını ortaya koyuyordu. Diğeri ise yaşlıların bu sorunlar doğrultusunda sağlık kuruluşlarından, özellikle de sağlık ocaklarından talep ettikleri hizmet türlerini gösteriyor.

İki araştırma da bu hizmetlerin daha önce savladığım gibi basamaklanmış bir sağlık hizmetinin ilk basamağından, yani "sağlık ocağı"ndan sağlanabileceğini gösteriyor.

* * *

İzmir Narlıdere Sağlık Grup Başkanlığı'na bağlı sağlık ocaklarında gerçekleştirilen bu çalışmaların ilkinde Narlıdere'de bir takvim yılı içinde polikliniğe başvuran yaşlıların başvuru nedenleri ve tanıları irdelenmiş.

Sağlık ocağının poliklinik kayıtlarının incelenmesi ile gerçekleştirilen bu çalışmanın sonuçlarına göre yaşlıların en sık "hipertansiyon" denilen kan basıncı yüksekliği nedeniyle başvuru yaptıkları ortaya çıkmış.

Yaklaşık tüm yaşlı nüfusun dörtte birinden daha fazlasının (yüzde 27.4) tedavi olduğu bu hastalığı halk arasında "şeker hastalığı" diye bilinen "diabettes mellitus" izlemiş (yüzde 8.6).

Yaşlıların yaz kış yakındıkları eklem ağrılarıyla seyreden ve "romatizma" diye tanımladıkları hareket sistemiyle ilgili hastalıkların tümü yüzde 7.4 oranına ulaşırken, daha çok kadınlarda gözlenen ve kemik erimesi olarak adlandırılan "osteoporoz" yüzde 6.9 oranında görülmüş.

Bunların ardından gelen, "grip-nezle" gibi akut solunum yolu enfeksiyonları yüzde 6.8, yaşamın sonuna kadar sürekli tedaviyi gerektiren "kronik kalp hastalıkları" yüzde 6.2, "inme-felç" gibi yaşamı zorlaştıran durumların yaratıcısı olan beynin damar hastalıkları ise yüzde 4.7 oranında saptanmış.

Bunları topladığımızda yaşlıların en sık rastladıkları sorunların oldukça büyük oranda birinci basamakta çözümlenebilir, en azından yaşamı olumsuz etkilememesi bakımından tedavi ve bakımı sürdürülebilir hastalıkları olduğunu gösteriyor.

Sıklıkla hastaların ikinci ve daha üst basamaklara başvurarak, yani hastaneler ve diğer merkezlere giderek çözüm aradıkları hastalıklar olduğu için olmalı; göz hastalıkları (yüzde 3.4), depresyon (yüzde 3.2), tıkayıcı solunum yolu hastalıkları (KOAH) (yüzde 3.1), kan yağlarının yüksekliği (hiperlipidemi) (yüzde 2.9), mide ülseri(yüzde 2.9) ve hemen her erkekte görülen habis olmayan prostat büyümesi (yüzde 2.8) de sağlık ocağına yapılan başvurular içinde daha az oranda görülen sağlığı olumsuz etkileyen durumları oluşturmuş.

Yine yapılan bu araştırmada ortaya çıkan bir sonuç da yaşlıların cinslerine göre farklı hastalıklarla karşılaştıkları yolunda.

Hipertansiyon, kemik erimesi, hareket sistemi hastalıkları ve mide ülseri tanıları kadınlara erkeklere göre anlamlı olarak fazla konulan tanılar olurken, kalbin damarlarının hastalıkları ve tıkayıcı solunum yolu hastalıkları tanıları erkeklerde kadınlara göre anlamlı olarak fazla rastlanan hastalıklar olmuş. Bu da kadın ve erkeğin yaşam alışkanlıkları ve karşı karşıya kaldıkları sorunları göstermesi bakımından önemli.

* * *

Yine aynı bölgede yaşayan yaşlı nüfusun sağlık durumları ve hizmet talepleriyle ilgili ev ziyaretleriyle desteklenen ikinci çalışmanın sonucunda da yaşlıların gereksindikleri ya da talep ettikleri hizmetlerin ne olduğu ortaya çıkmış.

Burada ilginç bir nokta, bir grup yaşlının bu tür bir kontrolü reddetmesi olmuş.

Bu da sağlık hizmetini değerlendirme konusundaki bilgi eksikliğini gösteriyor. Çünkü bir çok kişi için sağlık ocağı "tanı ve tedavi için yetersiz bir kurumdur" şeklinde bir yanlış düşünce vardır.

Aynı doğrultuda bir başka yanlış düşünce de "sağlık ocağında çalışan pratisyen hekimin yetersizliği" şeklindedir.

Oysa görüşmeyi reddetmeyen yaşlıların talep ettikleri hizmetlerin hemen hepsi sağlık ocağının verebileceği hizmetlerdir.

Bu noktada sağlık ocağında çalışan bazı sağlık personelinin yaşlılarla iletişim kurma konusunda eksikliklerinin saptanması da verilen eğitimin ne olması gerektiğini göstermesi bakımından değerlidir.

Diğer yandan bu grup nüfusun gereksindiği sağlık sorununun ortaya konulması, tanı ve tedavi için yönlendirilmesi, hastalıklar ve sorunlar konusunda bilgilendirilmesi, yaşam aktivitelerinin değerlendirilmesi gibi hizmetlerin de somut birer gereksinim olduğu saptanmıştır.

Bu gereksinimi hastaneler ve diğer üst düzey sağlık merkezlerinin; sevk zincirinin olmamasına bağlı olarak ortaya çıkan yoğun hasta başvurusu nedeniyle karşılayamayacağı açıktır. Oysa bu hizmetler çalışma sırasında büyük oranda sunulmuştur.

* * *

Her iki çalışmanın sonuçları göz önüne alındığında; yaşlılık döneminde ortaya çıkan sağlık sorunlarının, bu sorunlarla ilgili hizmet ihtiyaçlarının, eğer ilgilenildiği ve gerekli bilgi eksiklikleri tamamlandığı koşulda birinci basamak sağlık kuruluşlarında yani sağlık ocaklarında verilebileceği ortaya çıkmaktadır.

Dolayısıyla eğer söz konusu gruba bu hizmetler onlara çok yakın bir sağlık kuruluşunda verildiğinde daha az emek, daha az kaynak, dolayısıyla da daha az "zorluk" yaşanacağı açıktır.

Diğer yandan "hasta-hekim/sağlık personeli" ilişkisindeki, yakınlıktan kaynaklanan tanışıklık bir güveni sağlarken, gereksiz, tıp teknolojisi, araç, gereç, ilaç kullanımı da azalacaktır.

Önemli bir başka nokta da sorunların "önlenebilmesi" yani koruyucu sağlık hizmeti boyutudur.

Sağlık ocağında bilgilenmek için ayrılan zaman daha çoktur. Bu da verilen bilginin etkinliğin artması ve bu sorunların hiç ortaya çıkmaması, çıkmışsa büyümesinin önlenmesi, büyümüşse zamanında müdahale ile daha az olumsuz sonucun sağlanması bakımından önemli bir olanaktır.

* * *

O zaman ana başlığımız olan "hasta hakları" konusunun yaşlılık dönemine ilişkin ayrıntılandırılması noktasında "hizmete ulaşma ve yararlanma hakkı" konusunda; sağlık kurumunun yakınlığı, ilişkinin sürekliliği ve ilişki sıklığının sağlanması bakımından yaşlıların temel sağlık hizmetlerinden yararlanmaları için en uygun sağlık kuruluşun "sağlık ocağı" olduğu; dolayısıyla bu hakkın da "sağlık ocağından hizmet alma hakkı" olarak tanımlanması doğru olacaktır.

Bu süreçte yine aynı kapsamda;

* "sık görülen hastalıklar göz önünde bulundurularak yaşlılara yönelik periyodik sağlık kontrolleri yapılması",

* "yaşlılarda sık görülen sağlık sorunları konusundaki eğitim gereksinimlerinin karşılanması",

* "durumlarıyla ilgili kayıtların yapılması",

* "yaşlılık ve yaşlı sağlığı ile ilgili merkezlerle ilişki ve işbirliği içinde hizmetin sürdürülmesi", * "yaşlıların hastalıklarının tedavisinde sağlanan tedavi araç gereciyle, ilaçların sağlanabilmesi konusunda bu kurumların çalışanlarının yetkili olması"

gibi tanı ve tedaviye ulaşma, bilgilenme gibi temel hasta haklarının arasında sayılmalı ve bu hakların gereklerinin yerine getirilmesi sağlanmalıdır.

* * *

"Sağlık ocağından hizmet alma" konusunda aslında üniversiteler, ilgili kamu kuruluşları ve yerel yönetimler ve sivil toplum örgütlerinin de katkı ve desteğinin de olması gereklidir.

Diğer yandan basın ve yayın organları da "yaşlıların sağlık hizmetleriyle ilgili konularda yaptıkları haberlerde bu haklar ve hakların sağlanmasıyla ilgili çözümler ve uygulamalar konusunda daha dikkatli, etkin ve yönlendirici olmalıdır.

Sağlık hizmeti ancak yararlanıldığı zaman ortaya çıkar. Bunu en kısa sürede, en etkin ve en insani bir şekilde sağlanması ise her şeyden önce "insan"ın geldiğini gösteren bir yaklaşımdır.(MS/EÜ)
.....