Y
AZILARIM / Sağlık Hakkı-Hasta hakları
| Bu yazılar her hafta cumartesi günleri Bağımsız İletişim Ağı'nin BİAMAG Sayfasında yer almaktadır.|

Çocukların Hakları Doğmadan Önce Başlar

"Aile planlaması" insanların özgürlüğüne yönelik kısıtlama değil, bireylere yeteneklerinin tümünü kullanmak, geniş olanaklar sunmak, insanların, çocukların sağlıklı yaşam sürmelerini sağlamak, insan yaşamını zenginleştirmek için hizmetlerin sunmaktır.


BİA Haber Merkezi
01/04/2006    Mustafa SÜTLAŞ

BİA (İstanbul) - Çocukların sağlık hizmetleri konusundaki haklarını ele aldığımızda, bu hakları doğumdan çok daha öncesinden başlatmak gerekir. Çocuğun bir canlı olarak oluşumu; "Allah verdi, oldu" mantığıyla, yalnızca rastlantılara ve doğanın belirlemelerine tabi değildir.

Çocuk gerçekten varolabileceği ve hem bir insan olarak hem de özel ve korunması gereken "bir varlık" olarak tüm haklarından yararlanabileceği bir "ortam ve koşul"da doğmalıdır. Bu onun ifade ve talep edemese de en doğal hakkıdır.

Aile planlaması kısıtlama değil nitelikli yaşama hizmeti

Bunun "sağlık hizmeti" olarak anlamı "Aile Planlaması"dır. Dolayısıyla çocuğun sağlık hizmetiyle ilgili hakları bilgilendirilmiş ve böylece bilinçlendirilmiş bir anne babaya sahip olmasıyla başlar.

Dünya Tabipler Birliği (DTB) Eylül 1967'de, İspanya'nın başkenti Madrid'de yaptığı 21. Genel Kurulu'nda ilk defa ortaya koyduğu, daha sonra 1969'da Paris'te yapılan Genel Kurulu'nda benimsediği ve 1983'de Venedik'teki Genel Kurulu'nda geliştirdiği "Aile Planlamasına İlişkin duyurusu"nda aile planlamasının önemini ortaya koymuş ve hem tabip birliklerine, hem tıp eğitimi veren kurumlara, hem de hizmeti üstlenen yapıların yerine getirmesi gereken görevleri belirtiyor.

Doğru soru: Çocuk sahibi olmak için hangi zaman uygun?

Duyuruda da açıkça ortaya konulduğu gibi; "aile planlaması" öz olarak bir "insanların özgürlüğüne yönelik sınırlama ve kısıtlama" değildir.

"Aile planlaması" bireylere yeteneklerinin tümünü kullanmak, daha geniş olanaklar sunmak, insanların ve çocukların daha sağlıklı bir yaşam sürmelerini sağlamak, böylelikle insan yaşamını daha zenginleştirmek üzere bazı hizmetlerin sunulmasıdır.

İnsanların sahip olacakları çocukların sayısına ve hangi aralıklarla çocuk sahibi olmalarına karar vermeleri en doğal haklarından birisidir.

Bu hakkın yerine gelmesi için "sağlık kavramı"nın bu kapsamda ele alınması ve buna yönelik hizmetlerin düzenlenmesi ve sunulması gereklidir.

Duyuruda hizmetin sunulması için birkaç farklı görev ortaya konulmuştur. Bunlardan ilki bu konuyla ilgili "uygun deney ve araştırmaların yürütülmesi"dir.

Diğeri temel tıp eğitiminden başlayarak bu alanda "hizmet verecek kişilerin, bu yöndeki temel eğitimlerinin sağlanması"dır.

DTB ülkelerdeki hekim birliklerine somut bir görev vererek, aile planlamasıyla ilgili eğitim ve çalışmalarına "doğrudan katılmasını" önermekte, ilgili örgütleri yüreklendirerek, aile planlamasını destekleme ve geliştirmeye çağırıyor.

Kadınların Doğum Kontrol Hakkı

Bu duyuru tüm içeriği göz önüne alındığında bu görevlerin somut yaşamda bir hizmet olarak verilmesini aslında bir hak olarak tanımladığı görülecektir.

DTB bu duyurusunu 1996 Kasım'ında Güney Afrika Cumhuriyeti'nde yaptığı 8. Genel Kurulu'nda bir daha ele alarak, "Aile Planlaması ve Kadınların Doğum Kontrol Hakları Konusundaki Kararı" haline getirmiş ve üye ülke tabip birliklerine bunlara uymaları çağrısında bulundu.

Annenin yaşamsal çıkarıyla çocuğunki çatışınca...

DTB'nin konuyla doğrudan ilgili benzer bir başka bildirisi de 1970'de Oslo'da gerçekleştirilen 24. Genel Kurulu'nda benimsediği "Oslo Bildirgesi" adıyla anılan "Tedavi Amaçlı Düşüğe İlişkin" duyurusudur.

Bu bildiri 1983'de Venedik Genel Kurulu'nda yeniden görüşülerek daha da geliştirilmiştir.

Bilindiği gibi hekimlerin ilk mesleki yeminleri olan "Hipokrat Andı"nda açıkça "...bir gebe kadına çocuk düşürmesi için ilaç vermeyeceğim" denilmekte, gebe anneye çocuk düşürmesi için müdahale yapılması etik bir kural olarak yasaklanıyor.

Aslında bu yemin günümüzde "hasta hakları" konusunda ilk resmi belge olarak kabul ediliyor. Hekimlerin halen bazı bölümlerini değiştirerek benimsedikleri bu yemindekinden farklı olarak aynı konudaki etik kural, yine hekimlerin en üst mesleki örgütü olan DTB tarafından "Oslo Bildirgesi"nde belirtilen düzenlemelere kadar evrim geçirdi.

Bugün artık gebeliğin meydana gelmesini önleyen çeşitli ilaç ve yöntemlerden öte, gebe kalınmışsa döllenmiş yumurtanın atılmasını sağlayan "ertesi gün hapı"na, dahası bu bildirgede belirtildiği gibi "tedavi amaçlı düşüğe" ilişkin duyuruya kadar gelinmiştir.

Hekimin sorumluluğu yaşama saygı göstermek

Burada "annenin yaşamsal çıkarlarıyla doğmamış çocuğun yaşamsal çıkarları arasında bir çatışma"nın varlığı halinde yapılacak uygulamanın ne olacağı ortaya konuluyor.

Anılan bildirgede, hekimin ilk etik ilkesinin "yaşama saygı göstermek" olduğu belirtildikten sonra, "tedavi amaçlı düşük, yasa izin veriyorsa yetkili makamların izin verdiği yerlerde uzman bir hekim tarafından yaptırılmalıdır.

Hekim kendi inançlarının düşük yapılmasını önermesine izin vermediğini düşünüyorsa, tıbbi bakımın yetkili bir meslektaşınca sürdürülmesini sağlayarak kendisi çekilebilir" deniliyor.

Çocuğun yaşamı doğru ortamda korunabilir

Aslında birbirini tamamlayan ve bütünleyen bu mesleki belgelerde başta da belirttiğimiz gibi "çocuğun varlığı ve korunması" amaçlanarak, onun yaşamını en iyi bir şekilse sürdüreceği bir koşul ve ortama doğması gerektiği bir ilke ama aynı zamanda çocuk ve ailesi açısından da bir hak olarak tanımlanıyor.

Her hakta olduğu gibi bu hak da bazı ödevleri gündeme getiriyor. Bu ödev ise tüm bu belgelerde belirtildiği üzere sağlık hizmetini düzenleyenler ve sunanlara yönelik olarak tanımlanıyor.

Toplumsal izleme görevi

Bu konuda en önemli nokta bu hakların "muhatabı" tarafından ifade ve talep edilemeyeceğinin farkına varılarak, toplumun "kendi geleceğini" oluşturacak çocukları adına bunları ifade ve talep etmesinin sağlanması, bu olmasa bile "devlet ve onun bu konudaki görevli unsurları"nın bu görevleri "gerektiği şekilde yerine getirmesidir.

İzleme görevi ise "toplumun temsilcileri, bilen ve bildiren çevreleri"ne aittir. İşte bu nedenledir ki, sağlık çalışanlarının örgütleri, medya ve her türden "gönüllü ve sivil" toplumsal yapılar bu hakların en çok "sahip çıkanı" olmalıdır.(MS/EZÖ)
.....